- oturarak
- 1. dwelling (prep.) 2. sitting (prep.)
Turkish-English dictionary. 2013.
Turkish-English dictionary. 2013.
KAİDEN — Oturarak, oturduğu hâlde … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
bahsetmek — den, der, Ar. baḥṣ + T. etmek Bir konu üzerinde söz söylemek, konuşmak O, yanıma oturarak kara haberlerden, kötü rivayetlerden bahsetti. F. R. Atay … Çağatay Osmanlı Sözlük
kasadar — is., İt. cassa + Far. dār Ticari kuruluşlarda kasada oturarak para alıp veren kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
kasiyer — is., İt. cassiere Kasa başında oturarak para alıp kasa fişi veren kimse, kasadar … Çağatay Osmanlı Sözlük
kurt kapanı — is., sp. Güreşte rakibi alta düşürdükten sonra üstüne oturarak uylukları arasında ayak bağlama, bir yandan da iki kolu altından el geçirerek ağırlığı bel üzerine verme … Çağatay Osmanlı Sözlük
rivayet — is., Ar. rivāyet 1) Söylenti O, yanıma oturarak kara haberlerden, kötü rivayetlerden bahsetti. F. R. Atay 2) Bir olay, bir haber veya sözü nakletme Rivayete göre, iğrenç, akla gelmez uğursuzluklar işlemişler. R. H. Karay Birleşik Sözler rivayet… … Çağatay Osmanlı Sözlük
teşehhüt — is., dü, din b., Ar. teşehhud Namazda oturarak ettehiyyatü duasını okuma Birleşik Sözler teşehhüt miktarı … Çağatay Osmanlı Sözlük
yazı masası — is. 1) Üzerinde yazı yazılan, genellikle çekmeceli masa Götürür, yazı masamın, geceleri de yatağımın baş ucuna koyardım. H. Taner 2) Alt dolapsız, bir veya iki alt dolaplı, genellikle oturarak ve elle yapılan büro işlerinde kullanılan mobilya … Çağatay Osmanlı Sözlük
KUUD — Cülus. Oturmak. * Namazın oturarak kılınan kısmı. Secdede iken kalkıp oturmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük